“Sade ol, kendin ol” felsefesiyle dünyaya açılan Reis Kuyumculuk’un Tasarımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Gündoğdu ile kuyumculuk zanaatını ve değerli taşlarla bağını konuştuk.
Reis’in 1982’de Hak Pasajı’nda başlayan yolculuğu, şimdilerde Londra’daki yeni mağazasıyla dünyaya açılarak devam ediyor. Dümene ailenin üçüncü kuşağının geçmesiyle “Sade ol, kendin ol” felsefesini benimseyen marka, kuyumculuk zanaatındaki köklü birikimini yeni bir vizyonla harmanlıyor. Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Gündoğdu ile Reis Kuyumculuk’un mücevherlerinin tasarlandığı atölyede bir araya gelerek markayı kendisinden dinledik.
Biraz sizi tanıyarak başlayalım, değerli taşlarla yolunuz nasıl kesişti?
Aslına bakarsanız beni ilk olarak kuyumculuk mesleğinin kendisi değil, ticaret yapma arzusu çekti. Çocukluğumdan beri ticarete meraklıyımdır, yolun başında ilk hevesim ticaret yapmak oldu. Elimdeki ilk oyuncak baba mesleği kuyumculuktu, zamanla ticaret hevesi içimdeki yaratıcılık enerjisiyle birleşerek buraya evrildi. Bugün hâlâ günde iki defa hesap yaparım; haftalık ya da aylık değil. Çocukluğumda da öyleydi gün gün hesap yapardım.
Taşlarla ilişkiniz nasıl peki?
Bir taş ustası değilim, alaylıyım taşlar konusunda. Daha çok firuze, zümrüt, yakut, turmalin gibi doğal taşları severim. Taşlara biraz devrimci bir taraftan bakıyorum, pırlantanın geçmişi malum, acılı bir taş. Statüyle bir ilgisi var, bence mücevherde statü olmamalı. Doğal taşlar renkli, enerjisi yüksek taşlar. Her dilek için ayrı bir taş var örneğin. Bir umma hali taşıyor doğal taşlar.
Özel olarak üzerinde çalışmayı sevdiğiniz bir taş var mı?
Yakutun farklı bir büyüsünün olduğunu düşünürüm. Yakuta benzeyen, ona çok yakın bir taş yok, o yüzden daha özel bir yerde duran bir taş bence.
“Taşlara devrimci bir taraftan bakıyorum, pırlantanın geçmişi malum, acılı bir taş. Statüyle bir ilgisi var, bence mücevherde statü olmamalı.”
Tasarım sürecinin hangi aşamasında dahil oluyorsunuz?
En başında, hikâyesi yaratılırken dahil oluyorum. Bir filmin fragmanı sizi heyecanlandırırsa filme gitmek için gün sayarsınız; işte ben de koleksiyonlarımızda o filme gitmek için heyecan uyandırma kısmındayım. Bir koleksiyon yaratırken doğru fragmanı bulup anlattığımız hikâyede insanların kendilerine pay çıkarabilmelerini hedefliyoruz. Bir vakitler anneannenizin taktığı yüzüğe benzer bir yüzükle ya da çocukluğunuzdan anıları uyandıracak dokunuşlarla kuvvetlendiriyoruz hikâyelerimizi. Tabii bunun sonrası da var: Ürün, hizmet ve lokasyon üçgeni. Her adımda doğru şekilde ilerliyoruz.
Kaç kişilik bir tasarım ekibiniz var?
Sekiz tasarımcımız var fakat ustalarımızın dışarıdan destek aldığı tasarımcılar da oluyor. Bizim işte biraz böyle yürür, ustalar telefon açıp tasarım toplar kimi zaman. Sokaklarda, caddelerde benim bile tanımadığım bize bir yüzük kazandırmış tasarımcılarımız var.
Yakın zamanda Londra’da yeni bir Reis mağazası açtınız. 1980’lerde Hak Pasajı’nda başlayan yolculuğunuz dünya pazarına açılırken başarı sırrı ne oldu?
2015’ten bu yana üçüncü kuşak olarak ben ve ağabeyim Alihan Gündoğdu işin başında. O zamandan bu yana mücevheri sadeleştirmeyi bir felsefe haline getirdik. Mücevher için dünyadaki ortak dili bulmaya çalıştık, edindiğimiz yeni vizyonun şüphesiz katkısı oldu.
“İddiasız, paylaşım duygusu yüksek takılar tasarlıyoruz.”
“Sessiz lüks” trendi sizleri de etkiledi o zaman?
Kesinlikle, olumlu yönde etkiledi hem de. Hatta öncülerinden biri olduğumuz için mutluyuz; çünkü “Sade ol, kendin ol” mottosunu 2017’de telifli olarak alıp markamıza entegre etmiştik. O zamanlar sessiz lüks kavramı bu kadar yerleşmiş değildi, son beş yıldır daha fazla duyduğumuz bir kavram.
Bir aile şirketi olmanın avantajları neler peki?
Ailenin yapısına göre çok değişkenlik gösterdiğini düşünüyorum. Biz aynı değerleri savunan fakat farklı yeteneklere sahip iki kardeşiz. Bu yüzden şanslıyız. Böylece daha farklı yönlerden bakabiliyoruz durumlara. Londra’daki yeni mağaza açılırken örneğin, birimiz iyi yanlarına odaklandık birimiz de risklerini kontrol etti. Daha temkinli gidebiliyor, daha hızlı ve doğru adımlarla ilerleyebiliyoruz.
Reis Kuyumculuk bir insan olsaydı nasıl biri olurdu?
Kendi ayakları üstünde duran, idealleri olan biri olurdu. Mücevherlerimizin en sevdiğim yanı vazgeçilebilir mücevherler olması. Parmağınızdaki bir Reis yüzüğünü bir arkadaşınız beğendiği zaman tereddütsüz çıkarıp ona hediye edebilirsiniz. İddiasız, paylaşım duygusu yüksek takılar tasarlıyoruz.
Tasarım sürecinde dikkat ettiğiniz noktalar neler peki?
Basit ve kullanışlı olması bizim için çok önemli. Akşam yatarken çıkarmak zorunda hissetmeyeceğiniz küpeler, eve geldiğinizde hemen parmağınızdan çıkarmayacağınız yüzükler tasarlamaya çalışıyoruz. Takılarımızın konforlu olmasına özen gösteriyoruz.
Kişisel olarak tasarlarken neler ilham verir size?
Hangi şartlarda çalışmayı tercih edersiniz? Her an her şeyden ilham alabilirim. Tasarlama sürecinde normal olmayan her şey benim için normal halini alıyor. İlginçtir duygusal durumlarda tasarım çıkardığım daha çok oluyor. Toplumsal olarak bizi etkileyen durumların hemen ertesinde yeni şeyler tasarlamışlığım çoktur.
Reis takılarını taşımasından mutlu olduğunuz kimse var mı?
Kişilerden çok beni mutlu eden hikâyeler var. Aylar boyunca maaşından birikim yaparak ya da tezini bitirince kendini ödüllendirmek için Reis’ten parça alan kimseler görünce mutlu oluyorum. Daha ünlü isimlerden bahsedecek olursak Aslı Enver’in takılarımızı taşıdığını görmek çok keyif veriyor. Enver’in mütevazı tavrını markamızın kimliğiyle çok benzer buluyorum.
Özellikle “Sade ol, kendin ol” felsefesiyle de birlikte Reis Kuyumculuk son yılların en başarılı markalarından biri. Siz de genç yaşlarınızdan itibaren işin içindesiniz. Bugüne kadar aldığınız en büyük risk ne oldu?
En büyük risk, en küçük yaşta aldığınız risk oluyor. Bundan yıllar önce Reis’in pasaj dışında mağazası yokken yeni bir yer açmak istedik. Ancak elimizdeki aylık ciro kirayı karşılamaya yetmeyecekti. Gerçekten riskli bir adım atıp bugün hâlâ Teşvikiye’deki yerimiz olan 15 metrekarelik mağazayı açtık. Hayatımın en uykusuz günlerini o 15 metrekarede geçirdim. Bugün Londra’daki mağazayı açmak mı yoksa yıllar önce o mağazayı açmak mı diye sorarsanız Teşvikiye mağazasının hayatımızın en büyük riski olduğunu söyleyebilirim.
Başarıyla ilgili bir tavsiye verecek olsanız ne olurdu?
Her gün aynı şeyi yapabilmenin büyük bir başarı olduğunu düşünüyorum. İstikrarı sağlamak kendiliğinden başarıyı getiriyor.
Röportajın tamamını buradan okuyabilirsiniz.